Kitaplar Öyküler Etkinlikler

Kitap , okuma, , çocuk kitapları , romanlar , anılar, edebiyat sohbetleri , sanatçılarla söyleşiler , fotoğraf , edebiyat , çocuk eğitimi üzerine üzerine dokunmak istediğimiz herşey

24 Eylül 2008 Çarşamba

Çocuklar ve Kitaplar


Bugün dünya kitap okuma günüymüş. Neyse iyi denk geldi. Uzun bir ayrılıktan sonra karşı yakadaki kitapçıma gidiyorum. Amacım vapura binebilmek ve Cağaloğlunda kitapçı vitrinlerine bakmak,dükkanlardan içeri girerek kitapları koklamak ve akıl defterimde yazılı bi kaç kitabı satın almak. Sultanahmet bölgesinde eski anıları canlandırıp bi kaç ışıklı cami fotoğrafı çekmek. Bir çeşit nostalji.

Biliyor musunuz ülkemizde yılda altı kişiye bir kitap düştüğünü.Çok okuyan bir millet değiliz sözün kısası. Belki iyi okuyanlar da kendilerine fazla katkısı olamayan eserlerle oyalanıyordur. Yoksa ortaya atılan her yeme bu kadar kolay takılır mıydık? Belli bir yaştan sonra insan paranın değil ama zamanın değerini kavrayıveriyor. Öyle çok dezenformasyon var ki. Artık kitaplar bile yazılır oldu yanıltma amaçlı. Bu nedenle zaman ve enerji harcayacağım için okuyacağım kitapları iyi seçmeliyim diyorum.

Bilirim aramızda, MB de yazanlar arasında kitapları çıkmış nice arkadaşlarımız da var. Bunlardan biri de Hakan Karaduman MB mahlası ile Akdenizli. İlk kitabını almıştım ya bir arkadaşım gizemli kapağına vurulup benden ödünç alınca bari ben de ikincisinden başlayayım dedim. Cinus yayınlarından çıkan Düşeyazmak adlı Hakan Karaduman romanı da poşetimdeydi yani dönüşte. Hatta Gülhane parkının oralardaki bir çay evinde elimde Akdenizlinin romanı "Düşeyazmak" bir de fotoğraf çektirdim.

Evet okumak çocuklukta alınan kültürlere bağlı bir alışkanlık. Bir panele katılmıştım tesinde çocukların okuma alışkanlıklarıyla ilgili olarak. Konuya hazırlanırken yaptığım araştırmada bana çok ilginç gelen bir nokta çarpmıştı gözüme. Avrupalıların çocuklara kitap okutması başlı başına bir sektör olmuş oralarda. Kitap CD' si, ses bandı, alıştırma kitapları hatta filmi bile olan setler olarak satılıyormuş. Bizde de var aslında yeni yeni başladı sanırım. ama önemli olan o seti almaktan çok çocuğun o setteki gereçleri nasıl kullanacağı ile ilgili yaklaşımı ailenin. Bir de aldığın kitabın içeriği çok önemli.

İlkokul kaçtaydım bilmiyorum ama annemin bi arkadaşı bana Paul ve Virgini adlı romanı armağan etmişti. Heyecanla okudum okumasına ama ondan sonra da bi korkudur sardı o küçük yüreğimi. Ya ben ve seveceğim kimse tıpkı Poll ve Virjini gibi kötü bir ölümle ayrılırsa. Kitabın kapağındaki o mor renkli ürkütücü resim, hani Virjini'nin gemi parçalanırken, korkunç dalgaların arasında direğe sarılıp imdat isterken çizilmiş resmi de belleğime saplanış kalmış.İyi ki yüzmekten korkmadım yani o da olabilirdi. Sonra da o korkumu bohçalayıp içime gömmüşüm yakın geçmişe kadar. İnsan bazen bir uyanıyorki sormayın. Nasıl yürek yarası yapmışım ben o romanı diye önce kendime sonra da büyüklerime kızdıydım tabii sessizce.



Bizler çocuklara ne zaman kitap okuruz ya da okuturuz, yani günün hangi saatinde? Ben çocuk uykuya yatmadan önce desem yanılmış olmam sanırım. Okuma kültürü uykudan önce programı olarak zamanlanmış nice aileler gördüm. Oysa yabancılar öyle yapmazlarmış.

Diyelim ki çocuk tatilde. Yanında onunla ilgilenen kim varsa artık anne, baba, nene, dede kahvaltıdan sonra çocuğa okuturmuş kitabı hem de sesli. Eğer çocuk okuma çağına gelmemişse o zaman da nene okuyor ya da banttan dinliyorlar. Ne güzel değil mi?

Tamamını bitirmek de yok öykünün. Sonra biraz okuduktan sonra sorular başlarmış. Öyküdeki kahramanla ilgili sorular. Öyküdeki olayla ilgili sorular. Sonra da sen olsaydın ne yapardın türünden olayı içselleştirmesini ve empati yeteneğini geliştirebilecek sorular. Çocuk da sorular sorarmış nenesine örneğin. Sonra da o kitabın artık nesi varsa çizgi filmi mi oyuncağı mı onunla oynaması için zaman verilirmiş.

Öykü bittikten sonra da belki çocuğa haydi sen de bir öykü anlat bakalım diye yüreklendirme ve özgüven kazandıracak bir uygulama da yapılabilir. Ama en önemlisi okuma saatinin çocuğun yorgunluktan bitkin olduğu uyku öncesi saatleri yerine usunun en aktif olabileceği zamanlarda yapılması. Bilmiyorum bunu uygulayan kaç aile var ülkemizde.

Bir film seyretmiştim. Küçük bir kitapçı dükkanında çocuklara öyküler okuyan bir kız. Rastlantı bu ya aynı sokağa açılan o bilmem kaç katlı büyük kitapçı dükkanının sahibi ile arkadaş oluyordu kim olduğunu bilmeden. İşte oradaki o öykü okuma sahneleri, yani kitapçı kızın etrafına çocukları toplayıp hergün belli saatlerde onlara öyküler okuması. Kaç kitapevimiz ya da yayınevimiz bu tür uygulamalar yapıyor acaba.

Bir ara Can Yayınevi Sevim Ak ile Vanilya Kokulu Mektuplar diye ve diğer yazarları ile bu tür etkinlikler yapıyordu çocuklar için. Umarım devam ediyordur. Çocuklara okuma aşılamanın bir yolu da sanırım bu tür etkinlikler ve okuma grupları olacak. Aydınlık bir dünya için kollarımızı sıvamanın vakti çoktan gelmedi mi?

Bi sırrımı versem gülmeyin ama. Bu yıl İş Çocuk Kütüphanesinin çıkardığı orijinal dilden kısaltılmamış çeviri çocuk kitaplarından okudum. Yıllar yıllar önce okuduklarımdan pek çoğunu unutmuşum.Nasıl heyecanla okudum bilseniz Define Adası'nı. Bayıldım yani. Çevirilerin de eksiltilmemiş tam çeviri olması etken oldu okumamda. En önemlisi değiştirilmemiş olması, Bilirsiniz bizde öyle çeviriler var ki öykü kahramanının adından başka tüm alışkanlıkları Arap adetlerine uyarlanmıştır. Hep düşünürüm o zaman niye o kahramanın adını kullanıyorsunuz a kardeşim. Bari onu da Arap adı yapın olsun bitsin. Ama yapmazlar tabii. Bu durumda Peter Pan günaydın yerine sabah şerifleriniz hayırlı olsun ile başlar güne ve Heidi de dağdaki akrabasına selamünaleyküm diye seslenir. ne var bunda kötülük derseniz eğer kötülük yok ama yalan var. Çünkü Heidi'yi yazarı ya da Peter Pan'ı öyle konuşturmamış ki.

Kimdi hatırlayamıyorum ama etkinliklerden birinde tanıştığım bir hanım da bu fikri yani okuma grupları fikrini ısrarla savunuyordu. Okuma grupları kurmak. sanıyorum Notos dergisinin toplantısındaydık. Evet okuma grupları kurmalıyız çocuklarımız için. Ne dersiniz ?

Bi kısa anımı aktarmak isterim. Yine ilkokuldayız. Vali beyi ziyaret edeceğiz. Milli bayramlarımızdan biri. Sanırım 23 Nisan. Bayramlıklar yatağımın başucunda. Güzel bir elbise. Şimdi anlattırmayın bana. Rugan yakkabılar da hazır. ama beni uyku tutmuyor. O gece yüreğimin gümbürtüsünden hiç uyuyamadım. Vali Beyin ismi de hatırımda: Niyazi Akı. Neyse Cağaloğlu'ndaki Valilik makamına çıktık. Vali Bey neler söyledi anımsayamıyorum ama bizi Cumhuriyet Çocukları diye epey onere etti. Belki heyecandan da gerisini dinleyemedim. Sonra hepimize birer kitap imzalayıp armağan etti. Benimki Küçük Lord. İşte dedesinin malikanesine giden bir çocuğa bir midilli alınır. Dedesinin ayaklarında damla hastalığı vardır ve yürüyemez. Aksiymiş gibi gözüken dede aslında çok iyi biridir. Bugün hatırladıklarım bunlar.Çocuğun annesi de ölüyor muydu emin değilim. O kitabı özenle saklamama karşın dayanamayıp bi aile dostumuzun kızına verdiydim okusun diye. ben çok beğendim ya o da okusun istedim sanırım. Biliyor musunuz geri alamadım ve uzun yıllar çok üzüldüm. Vali Beyin armağanını yitirdim diye.



Etiketler: , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa