Kitaplar Öyküler Etkinlikler

Kitap , okuma, , çocuk kitapları , romanlar , anılar, edebiyat sohbetleri , sanatçılarla söyleşiler , fotoğraf , edebiyat , çocuk eğitimi üzerine üzerine dokunmak istediğimiz herşey

26 Ekim 2009 Pazartesi

Son Moda Saçmalar Neyi Anlatıyor


Bilimsel bir zıpırlığın öyküsüdür anlatacaklarım. Kitabın alt başlığı olan "Post Modern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları". Dört yıl önceydi sanırım, belki de beş. Sanki modernizmi pek iyi anlamışçasına şu postmodernizm dedikleri felsefenin bataklıklarına dalmıştım. Anlamaya çalışıyordum. Okudukça da ne kadar mantıksal düşünce karşıtı, ne denli zihin bulandırıcı olduğunu görüp dehşete kapılmaya ve umutsuzluğa düşmeye başlamıştım. Fizikteki bazı kavramların postmodern düşünürlerin dilinden düşmemesi ve postmodern felsefenin terminolojisi kapsamına alınarak bozuk para gibi, yerli yersiz bol bol saçılırken, taşıdığı pozitif bilimsel kavramlardan tamamiyle sıyrılarak zihin bulanıklığına, içi boş masallara dönüştürülmesine olan kızgınlığımın beni biraz daha kapsamlı aramalara götürdüğü yerde tanıdım Alan Sokal’ı. Jean Bricmont ile birlikte “Son Moda Saçmalar”


(1) kitabını yazan saygıdeğer ve kendi deyişiyle “zıpır” bilim adamını. İnternette yayımlanmış makalelerini sanki göklerden sanal ortama indirilmiş bir kurtarıcının şifreli bile değil, açık mesajları olarak okumaya çabalarken, bilimsel geleceğimizle ilgili solan umutlarım yeniden yeşermeye başladı. “Yaşasın!” dedim “Benim gibi düşünenler de varmış bu dünyada ve galiba düşüncelerimde doğruluk payı da fazla. Postmodernizm okumalarında kafamın karışması doğalmış. Tam da düşündüğüm gibi baştan sona saçmalık.” Nasıl mutlu olduğumu anlatmam, ayrı bir makale konusu olabilirdi, adı “Mutluluk” olan.

Sonra orada “Fashionable Nonsense, Postmodern Intellectuals’ Abuse of Science” adlı kaynağı gördüm. Ülkemizde bu kitabın pek okuru çıkmayacağı ve ilgilenenlerin de zaten orijinalini okuyup anlayabilecek düzeyde olduğunu düşündüğümden, uzun süre internetten indirdiğim Alan Sokal’ın makaleleriyle boğuştum durdum. Bambaşka sözcüklerle yaptığım aramalardan yola çıkarak ulaşmıştım Alan Sokal’a. Sonra bir gün pat diye bir Türkçe kaynak çarptı gözüme bizden Ali Şimşek’in yazmış olduğu oldukça anlaşılabilir “sokal kapanı ya da retoriğin sefaleti”(2) makalesi "zıpır"lığın kısa bir özetini veriyor sonra da Sokal, Bricmont ikilisinin kitabından bazı alıntılar yapıyordu.



Ali Şimşek’in verdiği kaynaklarda kitabın Türkçe yayınlanmış olduğunu görüp sevindim.
Kitabı Memet Baydur ve Ongun Onaran çevirmişler. İlk baskısı 2002 ve 1000 adet. Yine 2002 de 500 adetlik 2. baskıyı yapmış İletişim yayınları. Alıntılar İletişim’den çıkan 2. baskıdan yapılmıştır.
Şimdi kitabın yazılışına neden olan “zıpır aldatmanın” öyküsüne gelelim:

Social Text adlı saygın Amerikan kültür çalışmaları dergisine Alan Sokal’ın

Sınırların Aşımı: Kuantum Yerçekiminin Dönüşümsel Bir Betimlemesine Doğru” başlıklı bir yazı göndermesiyle başlar öykü. Makale kabul edilir ve postmodernizm eleştirilerine cevap veren özel bir sayıda yayınlanır. Ardından, Lingua Franca dergisine gönderdiği bir başka yazıda, Alan Sokal, makalesinin baştan aşağı saçmalıklarla dolu, birbirini değilleyen önermeler içeren ve postmodernizmin maskesini düşürmek için yazılmış hileli bir yazı olduğunu açıklar. (4) Literatüre “Sokal Vakası” olarak geçen entelektüel skandalın kitabıdır.(6 )

İlginç değil mi? Önemli bir bilim adamı saygın bir bilimsel dergiye içinde postmodern düşünürlerin o kafa karıştırıcı ve bellek bulandırıcı kavramlarının bonkörce kullanıldığı, aslında hiçbir anlamı olmayan sadece saçmalıklardan oluşan bir makale gönderiyor ve bilim adamına güven o kadar sonsuz ve aslında işin gerçeği; kavramlar o kadar karmakarışık ki sanırım okuyan editör bilimciler de altından kalkamadıkları makaleyi yayınlamayı uygun görüyorlar. Ne de olsa önemli bir teorik fizikçinin, Alan Sokal’ın makalesi!

Şimdi de makale konusunda Ali Şimşek’in yorumuna göz atalım:
“Alan Sokal bilimden özellikle de kuantum fiziğinden alınmış kavramları hiç bir mantık ilişkisi ve açıklama gözetmeden saçmalamanın sınırlarını da zorlayarak harmanlamış, bunu prestijli bir dergide yayınlatmayı da başarmış; sonra ise yayınlanan makalenin aslında saçma bir kolaj olduğunu açıklamıştı. Kısacası tam bir akademik skandal! Yani, Sokal postmodern jargonu tam da kendi silahlarıyla vurmuştu; parodileştirerek ve itibarsızlaştırarak.” (2)
Kitabı Kadıköy’de biraz zor da olsa buldum. Hemen o gece okumaya başladım. Bitirinceye kadar elimden bırakamadım.

Son Moda Saçmalar, bu hileli makaleye neden gerek duyulduğu anlatıyor. Çimen Güzay “Fizik Postmodernizmi Yapıbozuyor!” adlı internet makalesinde kitabın başarılı bir yapıbozum örneği olduğunu söylüyor. (4) Kitapta makalenin kısa öyküsü verildikten sonra Jacques Lacan, Julia Kristeva, Luce Irigaray, Bruno Latour, Jean Baudrillard, Gilles Deleuze ile Felix Guattari ve Paul Virilio gibi kuramcıların söylemleri inceleniyor. Yazarların iddiasına göre bu isimler, sadece temel bilimlerden kifayetsizce ödünç aldıkları kavramları saptırmakla kalmıyor aynı zamanda bu saptırmalar ile bir düşünce bulanıklığı yaratarak zihinleri gerçeklik konusunda kafa karıştırıcı bir patikaya doğru iteliyorlar.(4)

Açıklamanın yerine yorumu koyan postmodern söylem çoğunlukla sırtını fizikten ve matematikten aldığı kavramlara dayamaya çalışır. Görelilik, belirsizlik, entropi, kaos ve karmaşıklık gibi, aslında belirli bir terminoloji içinde fazlasıyla dikkatli kullanılması gereken kavramlar hemen her alana hiçbir açıklama getirmeden kolayca yaygınlaştırılır. Toplumsal bir entropiden, dört boyutlu bir toplumsal geometriden, öznenin içe patlamasından, atom altı duygulardan, kara deliğe dönüşen yığınlardan sözetmek gibi...(2)
Richard Dawkins 'in 1998 de Nature dergisinde kitap eleştirileri bölümünde bu kitaptan söz ederken ‘post modernizmin maskesi düştü’ diyordu.” Cümlesiyle başlamış Ongun Onaran.
“Yazının içeriği başlığından çok daha alçak gönüllüydü ama İngiliz bilimadamı kimsenin yapmaya cesaret edemediğini sonunda Sokal ile Bricmont’un yaptığını yazıyordu. Lacan, Kristeva, Baudrillard, Deleuze gibi düşünürlerin çevrelerindeki dokunulmazlık halesini kaldırmışlardı.” diye devam ediyor Çeviriye Önsöz. (1)
İngilizce baskıya önsöz ise 7 sayfa, keşke tamamını yazabilsem buradan:“ Entelektüel pozlar adlı kitabımızın Fransa’da yayınlanması kimi aydın çevrelerde ufak bir fırtına kopardı.( Kaynak 2 ye bakılınca kopanların tayfun olduğunu göreceksiniz. EU) Guardian’da yazan John Henley’e göre “çağdaş Fransız felsefesinin köhne bir saçmalık yığını” olduğunu göstermiştik. Liberation’da yazan Robert Maggiori’ye göre ise bizler aşk mektuplarında dilbilgisi yanlışlarını düzelten, mizah duygusundan yoksun ukalâ bilim adamlarıydık. Hem bizi eleştirenlere, hem de gereğinden fazla destek verenlere her iki yaklaşımın da neden geçerli olmadığını kısaca açıklamak, özellikle birkaç yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyoruz…” diye başlıyor İngilizce baskıya önsöz.(1)

Alan Sokal postmodern aydınların bilimi kötüye kullanmalarını ispatladığı gibi bana göre “disiplinler arasındaki kavram aşırmalarının postmodern anlamsızlığını ve saçmalığını” da kanıtlamış oluyor. Neler oluyor sonra?
Eleştirdikleri yazarların Fransız yüksek öğretiminde, derin bir etkisi, medyada yayın evlerinde, ve entelijansiyada bir çok müridi varken , kitaba çok şiddetli tepkiler geliyor.
Acaba Alan Sokal bu saçmalıklar balyası makalenin ne amaçla yazılmış olduğunu açıklamayıp; öylece bıraksaydı kim bilir kaç atıf alırdı diye sormadan da edemiyorum. Ardından da yine merak ediyorum; bir makalenin atıf alacak kadar değeri olup olmadığını saptayan “kuru kurallar zinciri kurumları”, bilgisayar programlarının üreteceği makaleler karşısında nasıl bir tutum sergileyecek?
Kitabın en "eğlenceli" bölümünün Jean Baudrillard üzerine olduğu söylenebilir diye yorumlamış Ali Şimşek. “Çok okunurluğu ile postmodernizm en medyatik siması, bilimsel kavramları yerli yersiz kullanmada da bir üne sahiptir. Baudrillard Körfez Savaşı hakkında şunları söylüyordu: "Asıl olağanüstü olan, herbiri birbirini yavuzca bastıran iki hipotezin; gerçek zamanın kıyamet günüyle, sanal olanın gerçek karşısında kazandığı zaferi de içeren saf savaşın aynı zamanda, aynı uzay-zamanda gerçekleşmiş olmasıdır. Bu, olay uzayının çoğul kırınım gösteren bir aşırı-uzaya dönüştüğüne ve savaşın kesinlikle Öklid-dışı olduğuna işaret eder."(1) Matematik kavramlarının bu kullanışı çok tehlikeli bir hal de almıştır. Eğer Körfez Savaşı öklid-dışı bir geometride geçmiş ve sanalsa bu savaş sadece CNN ekranlarında gerçekleşmiştir. Daha doğrusu "Körfez Savaşı olmamıştır, sanaldır." İşte postmodern teorinin "yaratıcılık" yapayım derken geldiği en sefil durum. Üstelik matematikte "çoğul kırınım gösteren aşırı uzay" diye bir şey yoktur. Bu tamamen Baudrillard'ın uydurmasıdır. Kavramlar metafor gibi kullanılıp aslında düzanlamları veri alınmakta, bir bulanıklık yaratılmaktadır. Geometride bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçebilir ama bunun Körfez Savaşı'yla da, CNN naklen yayınıyla da bir ilgisi yoktur. Füzeler Bağdat'ı vururken ve insanlar ölürken geometrinin ötesinde faktörler geçerlidir. Ayrıca füzeler öklidci bir uzayda hedeflerini vurmaktadırlar. Bir noktadan çok sayıda füze geçirmek askeri açıdan hiç de Akılcı (!) değildir.” (2)
Bundan dört beş yıl önce bu konu üzerinde incelemeler yaparken internetteki Türkçe kaynaklar da çok azdı. Günümüzde pek çok kaynak bulmak mümkün.
Philippe Boulet-Gercourt'un Alan Sokal'le New York'ta Yaptığı Söyleşi* "Fransız Düşünürleri Sahtekar mı?" bu kaynaklardan biri(7) Fransıcadan çeviren Ayşe Banu Karadağ. Kısa bir bölümü okuyalım:

Le Nouvel Observateur: Sahneyi Jacques Lacan'la açıyor ve deyim yerindeyse onu mahvediyorsunuz.: "Söyleminin ağır ve gösterişli" olduğundan, "okurlarım yapay bir bilgi birikimiyle etkilediğinden" söz ediyorsunuz... (7)

Alan Sokal: Lacan'ın çalışmaları üzerine genel bir yargı getirecek kadar uzman değilim. Ancak matematik ve bazen de fizikle ilgili söyledikleri bağlamında, "topolojimden, "tor"dan, "cross-cut yüzeylerden" söz ederken -burada doğru terimin "cross-cut" değil de "cross-cup" olduğunu belirtmeliyim-, okurun kafasına "bilgece" terimler soktuğunu, ne var ki bunu yaparken bu terimlerin ne anlama geldiklerini dikkat etmediğini saptayacak kadar bilgiliyim. İleri sürdüğü savlar yanlış değil, yalnızca anlamdan yoksun. Anlam taşıyan savları da var, ancak bunlar da bayağı, özellikle de yersiz bir şekilde ileri sürülen savlar. (7)

Le Nouvel Observateur: Bu arada Lacan'la dalga geçmekten de kaçınmamışsınız: "Ereksiyon durumundaki erkeklik organımızı "-l "in karakökü ile özdeşleştirmesinden mutluluk duyduğunuzu " söylüyorsunuz... (7)

Alan Sokal: Böyle bir formülle dalga geçmemek imkansız. Kitabın ilk baskısında "İnce alay"a daha çok yer vermiştik, ancak sonunda kendimizi tutmaya karar verdik, çok saldırgan bir görüntü çizmek de istemiyorduk. (7)

"Son Moda Saçmalar" kitabını neden çok önemli bulduğumu yine Ongun Onaran’ın önsözündeki açıklamalardan aktarmak isterim:
Kitabı okuduktan sonra iki nedenle Türkçeye çevirmeye karar verdik. Birincisi entelektüel samimiyetsizliğin özellikle Lacan, Kristeva, Baudillard, Deluze gibi etkili yazarlar tarafından yapıldığında yalnızca yapanın değil herkesin başını ağrıttığına inanıyorduk. Türkiye’deki akademik ve entelektüel çevrelerde de bu yazarların çok etkili olduklarını, gazete köşelerinden, “aydın tartışmalarından” doktora tezlerine kadar her yerde görmek mümkündü."(1)


"İkincisi ve daha önemlisi, bu düşünürlerin açıkça ya da örtük olarak dayandıkları postmodern söylemdeki aşırı göreci ve aşırı öznel eğilimlerin Aydınlanma’nın akılcı geleneğine zarar verdiğine inanıyorduk. Uygarlık tarihinde (şimdiki köktendincilik gibi) çeşitli irrasyonalizm biçimlerinin nelere yol açtığı ortadayken, postmodern söylem akılcı ve bilimsel düşünceyi karşısına alıyor, epistemik göreciliği ahlaki ya da estetik görecelik gibi gösteriyordu. Bu konunun şakaya gelir bir yanının olmadığını, hele samimiyetsizliği hiç kaldırmayacağını, hangi kültürden gelirse gelsin, sıcak bir sobanın üstüne oturan herkesin (postmodern düşünürlerin bile) yanacağını, bu gerçeğin onlardan bağımsız olarak var olan “yanma durumu” ile ilgili olduğunu, başka bir deyişle ısı enerjisinin kimyasal tepkimeler üzerindeki etkisiyle ilgili olduğunu düşünüyorduk. Sokal ile Bricmont hem bu konuları toplumsal-kişisel gerçekliğin ya da estetik-ahlaki yargıların konumundan çok iyi ayırıyor, hem de bunların nasıl kötüye kullanıldıklarını anlatıyorlardı. Bu görececi kargaşanın siyasi sol ile Aydınlanmacı geleneğe ne kadar zarar vereceğini tartışıyorlardı. Biz de bunları Türkçe okuyanların dikkatine sunmak istedik. (…)”(1)

Her satırı ile birlikte çalıştığımız , gecelerde işin güçlüğünü sezdirmeyecek kadar keyifli kılan ama metnin basılmış halini göremeden bizlerden ayrılan sevgili dostum Memet Baydur’un anısına. Ongun Onaran şubat 2002, Ankara.”(1)

Her kitabın hikâyesine “o gün"den sonra dilsiz bir hüznün gölgesi düşer. “O gün” yazarın, ya da çevirmenin öldüğü gündür. Artık kitabı elimize aldığımızda satırlar arasında gezinirken sessiz bir acının gölgesidir arkadaşımız. Değerli edebiyatçı ve bu kitabın çevirmenlerinden biri olan
Memet Baydur, ne yazık ki iki yıllık uğraşısının ürününü basılmış olarak göremeden aramızdan ayrılmış 2002’de. Anısına Saygıyla.

ezgi umut, 8 Temmuz 2007
Kaynaklar:
(1) Alan Sokal, Jean Bricmont, Son Moda Saçmalar, Post modern aydınların bilimi kötüye kullanması, çev Memet Baydur, Ongun Onaran 2.baskı İletişim Yay. 2002
(2) http://www.physics.nyu.edu/faculty/sokal/index.html
(3) http://www.soldergisi.com/yazi.php?yazigoster=1894&belirle=ali%20şimşek
(4) http://www.sahici.org/node/21
(6) http://www.iletisim.com.tr/iletisim/book.aspx?bid=850
(7) http://www.usatolyesi.org/Fransiz_Dusunurleri.htmlKapak resmi:http://www.imge.com.tr/product_info.php?products_id=18778&osCsid=jebjna4r9n27gefn0hq5kokfj5


Bu yazı "Son Moda Saçmalar " adıyla 9/ 7 / 2007 de MB de yayımlanmıştır.



Etiketler: , , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa