Kitaplar Öyküler Etkinlikler

Kitap , okuma, , çocuk kitapları , romanlar , anılar, edebiyat sohbetleri , sanatçılarla söyleşiler , fotoğraf , edebiyat , çocuk eğitimi üzerine üzerine dokunmak istediğimiz herşey

5 Aralık 2009 Cumartesi

Dünya Kapitalizmi Nereye Gidiyor


O kadar berrak,  o kadar güzel ki bir sürahiye doldurup bardak bardak içesim geliyor havayı. Yürüyorum bahçede. Bir tür oblomovluk yaşadığım bu gün ancak gece yarısı inmişim bahçeye. O da sigaram bittiğinden. Tatlı bir esinti yukarılardan Çamlıca tepesinden kuru bir hava üflüyor bu deniz kentinde. Sigara almışım açık bakkaldan, bari biraz da yürüyeyim diyorum.

Bir tur hızlı yürüyüşle 5-6 dakika sürüyor. Onuncu turda filanım. Güvenlik elemanı gelip sormaz mı "bi şey mi kaybettiniz abla, niye dolaşıyor sunuz? " diye. Uygun yanıtı yapıştırdım hemen, binlercesinden çekip. O anda aklıma Bilgi Üniversitesindeki "Dünya Kapitalizminin geleceği" üzerine yapılan panelde konuşulanlar takıldı bozuk pilak gibi.

"Sosyal güvenlik devletinden uzaklaştıkça sivil güvenlik devletine ağırlık verildiği, ve sivil güvenlik devletinin, yapılan harcamalar nedeniyle daha otoriter bir yapıya bürünmeye başladığı" nın söylendiği geldi usuma. Hangi konuşmacı söylemişti hatırlayamadım birden ama güvenlik şirketi elemanının sorusu aniden sivil güvenlik devletinin otorite çağrısını anıştırdı. Sivil güvenlik devleti ile güvenlik şirketi arasında bir paralellik kurmuş olmalıyım. Niye soruyordu ki bana? Sitede oturduğumu bal gibi de biliyor? Yürüme eylemim nedeniyle bir kimseye açıklamada bulunma zorunluluğu bile yeterince canımı sıktı. Niye açıkladım ki!

Güvenlik sektörü birinci sırayı almış dünyada tabii otorite ve hegemonyasıyla da. Klasik anlamdaki devlet yapısı küçüldükçe, hizmet sektörü bizi korumasının karşılığında otoritesiyle başınızı ağrıtırken, prim de yapıyor.

Bahçemizi çok seviyorum, özgürce dolaşmayı da, kimseye hesap vermeden, canımın istediği saatte. Bitkilere dokununca parmaklarıma, ellerime katmerli kokularının sinmesi hoşuma gidiyor. Kendi diktiğim zakkumların boyumu aşmış olması da. Bi tane de salkım söğüt dikmiştim. Boyu bir metreye ulaşmıştı. Birileri sinek yapar diye söküp attılar ağacımı sorgusuz sualsiz. Nasıl üzüldüm ama hemen başka bitkileri çimlendirmeye başladım şişelerde.

İyisi mi bu bahçe sohbetini burada kesip size duyduklarımı kısa kısa özetleyeyim.Bilgi Üniversitesinde bir panele izleyici olarak katılmıştım da. Ne yazık ki toplantıya kendi ulaşım olanaklarımı kullandığım için ancak yarısında girebildim. Santral İstanbul'un Feshane'nin hemen yakınında olduğunu düşünüyordum ve beş dakikalık bir taksi ya da 20 dakikalık bir yürüyüşle ulaşırım diye ucu ucuna çıkmıştım. Biraz da benzin fiyatlarının artışı sonucu boşalan trafiğe aldanmışım.

Santral İstanbul Haliç'in neredeyse sonunda ama yolculuk bana dünyanın sonu gibi geldi. Vapurda sigara yasak, e taksi de de yasakmış. Ne biçim çifte standartlar var! Bu sınıf farkı yaratmak değil de ne diye düşünüyorum yandaki özel aracında keyifle sigarasını tüttüren adamı görünce. "Zengin yani arabası olan içebilir!" dedi şoför. Ama taksiye binen benim gibi garibanlar da hava çeker. Galiba adam olmaya başladım. Baksanıza havayı sürahiye doldurup içmekler filan....

Salona girdiğimde dünya tarım piyasasını elinde bulunduran 3 büyük tarım şirketi ile bir gübre şirketinin geçen yılın bu dönemine göre katlayan karları ve su sıkıntısı ve kuraklığı da düşündüğümüzde gıda fiyatlarında olacak olan acayip fiyat artışlarından bahsediliyordu Pr Dr Erol Balkan.

Sermayenin Morgage krizinden kaçtığını anlattı. Emtia vadeli işlem borsasına sermaye girişiyle birlikte ciddi spekülasyonlar oluştuğunu söyledi. Anladığım kadarı ile inşaat sektöründeki krizden kaçan spekülatif para, bu sefer de tahıl borsasına girmiş ve nasılsa kuraklık beklentisi, benzin ve dolaylı zamları nedeniyle yükselecek olan tahıl fiyatları üzerinde % 600 lere varan spekülatif beklentiler yaratmaktaymış emtia'da.

2003 'de emtia vadeli işlem borsasında spekülatif amaçla kullanılan sermaye 13 Milyar dolarmış. Şimdiki spekülatif para miktarını tahmin edebilir misiniz? Sıkı durun lütfen! Şimdi kendine yatırım olanağı arayan sermaye ise 260 milyar dolarmış. Yani serseri mayın gibi dolaşan 260 Milyar dolar para var dünyada hani girince bolluk terk ederken de kriz yaratan, anladığım kadarıyla. 5 yıl içinde spekülatif para 20 misi artmış.

Aslında bu artış nereden geldi? Bugün çevre kirliliğinin hesabını kısmen sorabildiği gibi insanlığın , böyle mahfına ve fakirleşmesine insanlık dışı yaşamlara sürüklenmesine neden olan böyle para artışlarının kaynaklarını saptamanın ve hesabını sormanın da günü gelecek mi acaba? İnsan hakları kriterleri içi boş ya da dini etnikçi palavralarla doldurulacak yerde insanca yaşamanın koşullarını sağlayan maddeleri ne zaman dayatacak acaba. Vadeli işlem borsası; fiyatların artmasını bekliyormuş işlem yapmaya başlayınca. Şikago borsasında %73 lerde artış bekleniyormuş. Yani gıda fiyatlarının artmaya başlaması ciddi bir krizin sinyallerini veriyormuş. Bu krizin neden ciddi olduğunu da açıklıyor Pr Dr Balkanlı.

"Bu kriz çok ciddi çünkü içinde açlık var. Bu kriz her yıl 100 milyon insanın açlığa terki anlamına gelir" diyor.
8 trilyon dolar para buharlaşmış bundan önceki krizde ama insan hayatı yokmuş onun içinde.
.
Bu gıda krizi devam edecek ve o bitmeden, yeni bir kriz başlamak üzereymiş. Bu da vadeli işlem borsasında- sıkı durun- su üzerinden yapılan spekülasyonlarmış.

Konuşmacılar şunu da eklediler. Eskiden bu tür konuşmaların kamusal alanda yapılmaması tercih edilirmiş ama artık bu tür konuşmalar "Kamusal Alan"da konuşulacakmış.

"Şom Ağızlı Biliciler gibi artık felaket tellalığı yapacağız." dediler ve eklediler.

"Çünkü piyasalar duydu biz de duyduk!"

Ben de sağolun dedim içimden duyurdukları için. En azından bir vatandaş olarak artık kamusal alanda gerçek sorunların tartışıldığını görmek bir silkinme işareti gibi geldi. Felaket tellalığı bile olsa Kamusal Alan sözcüklerinin artık türbandan başka ve daha hayati meseleler konusunda gündeme geliyor olması günün ironisiydi bana kalsa.

Türkiye'nin su kaynakları bakımından zengin bilindiğini ama önümüzdeki 20 yıl içinde suyun özelleştirilme çalışmalarının başlatılacağından bahsedildi. Hindistanda işçilerin coca cola ile mücadelesini anlatan bir kitaptan bahsetti Pr Balkanlı.

Aslında doğal kaynakların israf edilerek kullanılmasa herkese yeteceğini,dünya genelinde suyun %70 i tarım, % 30 u ise sanayi ve içme için harcandığını, tarıma düşen bu % 70 in % 40 ı ise yanlış sulama nedeni ile israf edildiğini de öğrendim.

Sürdürülebilir kalkınma diye literatüre giren yeni sözcükler üzerine öğrendiklerim:

"Rekabete dayalı ve kar motifli piyasa ekonomisinde kalkınmanın sürdürülebilir olması mümkün değil!" dedi Pr Balkanlı.

Amerika'da ekonominin motoru tüketim. Ortalama bir Amerikan vatandaşı ortalama dünya vatandaşının tüketiminin 20 mislini yapıyormuş.
Dünya çapında tüketimin eşitlenmesi gerekirmiş. Ee herkesin ortalama Amerikan vatandaşının tüketimi kadar tüketim yapması için, o kadar kaynak yok. Bu durumda tüketim kısılacak. Amerika tüketimi kısarsa Çin'e en büyük darbeyi vurmuş oluyormuş. Çünkü tüketilen mal en çok Çin'den geliyormuş. Öte yandan Amerika Kyoto protokolünü imzalamamış tek Batılı ülke. Devamlı doğayı tüketiyoruz. Bu nedenle sürdürebilir kalkınma piyasa ekonomisi ve neoliberal poltikalarla sürdürülemez. dendi.

Neoliberal politikalara bir karşı çıkış varmış Latin Amerika ülkelerinde. Orta Amerika'da kapitalist tarıma karşı alternatif küçük işletmeler permaculture bir yaşam biçimi olarak dizayn ediliyormuş.

Organik tarım üzerine araştırmalar yaparken bu permaculture tarımla ilgili çalışmaları da okumuştum internetten.

Dikkatten kaçan bir konu da İşsizlik oranı küçükmüş gibi görünmesi. Oysa %10 lardaki işsizlik oranı krizin bu aşamasında % 12 ye çıkmış. Kayıtlı iş gücü 3 milyon insanmış. Üniveriste öğrencileri arasında bize ne olacak beklentisi varmış. Beklentisi diye not almışım ama ben kaygısı diye düzeltmek isterim. 4 gençten biri işsizmiş şu anda. Bir türlü çözülemeyen sorun DIŞ AÇIK mış çünkü.


Biz Amerika'ya benzermişiz ama farkımız, bizim ihracat odaklı olmamız imiş... ( bu durumda daha çok Çin'e benzemiyor muyuz?) İhracat görünmedik bir hızla artarken, gelir dağımının bozukluğu dolaysıyla lüks tüketime yönelik ithalat da ihracattan çok daha hızla artıyormuş. (Çin'e benzemiyoruz tamam!)

Bu yılın ilk 3 ayı itibariyle Dış açık 12 Milyar dolar. Ve şu an yani, mayıs sonu itibariyle 41 Milyar dolarmış. Yıl sonun da 50 milyar doları aşacakmış bu durumda. Daha fazla olmaz mı diye düşünüyorum. Eğer dünya ekonomileri durgunluğa girmişse, yatırım ve tüketim için olumsuz etki yapıyorsa, dış kaynak da dar boğaz'a girermiş. Mali olmayan özel kesimin dış borcu görülmedik bir hız-la artıp 100 Milyar doları geçmiş durumdaymış. Bu denli borçla yeni borç bulması güçmüş.

Bu istihtamda düşüş ve tezgahların kapanmasında artış demekmiş. Bu durumda hükümet devreye girermiş. Enflasyonun arttığı, ham petrol ve gıdanın arttığı yani bi tarftan durgunluk , bi tarftan enflasyon olan bu durumda Neoliberal politikalar bitmiştir dendi. Türkiye'de hükümetle merkez bankası arsındaki çatışma kaçınılmazdır. Faiz yükselişini sürdürecektir ve bu yükseliş ikinci bir negatif etki yaratacaktır. Bu durumda özel kesime istihdam için kaynak çıkartılmalıymış. ( Özel kesime kaynak çıkarılınca bu seçim arpalığına dönümez mi çabucacık bu bir. İkinci olarak da özelleşme hani kamburun atılamasıydı ?) Bu durumda hükümet o meşhur mali disiplinlerinden sapıyormuş.

% 6.5 olan faiz dışı fazla daha şimdiden %3.5 a inmiş. Daha fazla da indirilecekmiş. Türkiye'de iktisadın değil siyasi problemlerin tartışıldığını vurguladı konuşmacı. ( burası çoook önemli bir saptama değil mi?) Yani kamu alanı bu tür iktisadi tartışmalara kapatılmış. ( Bu kapatma bana göre iktisadi sorunların yerine inançlarla ilgili yapay sorunların tartışılması ve önemli iktisadi kararların eşiğinde gündemlerin saptırılması, grevlerle ilgili olumsuz tutumlar...) Bu olayda en çok zarar gören işçi sınıfının grevlerinin artacağı, ülkenin sınflar arası çatışmaya sürüklenebileceği olasılıkları söylendi. Kimlikler üzerinden süren tartışmaların içersine bunun da katılabileceği olasılığından bahsedildi.

( Nedense çıkaran hükümetin başını yiyen ve geri alınan toprak reformu geliyor usuma.)




Konuşmacılardan bir diğeri, kelimeyi ( hegemonya) kullanmayı pek sevmese de "hegemonya değişimi " olacağından ve yeni bir dünya düzeninden bahsetti. Dünyanın doları rezerv para olarak kullanmayı bırakması gibi olasılık görünüyormuş ufukta anladığım kadarıyla. Avrupa euro'ya sıkı para politikaları uyguladığı için onun da rezerv para olamayacağı fakat bir rezerv para yelpazesinin söz konusu olabileceğinden bahsedildi. Rezerv para olan paranın sahiplerinin o parayı dünyaya gerektiğinde konfeti gibi serpebilecek yetkinlikte olması lazımmış. Bunu anladım. "Şanghay Beşlisi ile savaş olur mu?" sorusuna yanıtın içinde verilmişti bu bilgiler ve önümüzdeki 10 yıl içinde Şanghay Beşlisi ile savaş olma olasılığı yokmuş.

Şimdi burada Petrodoların Sonu* ki tanıtım için yazdığım bloğu aşağıdaki linkte veriyorum;

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=55681

adlı kitabı anımsadığımda, orada Chavez'in yapmaya çalıştığının tam da bu olduğunu yani Opet alımlarının dolar üzerinden yapılması kuralını bozmaya çalıştıklarını ve bu konuda İran'a destek verdiklerini de ben hatırlatmadan geçemeyeceğim. Tabii ki bu Suudi Arabistan'ın pek hoşuna gitmiyor. Yani Şanghay Beşlisi her kimlerse onlarla savaş görünmese bile, petro -doların sonunu getirmek isteyen İran'a; Amerika'nın bir yolunu bulup savaş açma olasılığı ve belki de Chavez üzerinde bazı planları olması hala çok kuvvetli desem bana inanan olur mu acaba?


Pr Dr Nurhan Yentürk , büyüme artışı ile istidam artışı sağlanamadığından bahsetti. Teknik gelişme ve büyüme ille de insan kaynakları kullanımını gerektirmiyormuş. Üretim sektörü payında ve sanayi payında azalma varmış. Hizmet sektörü yükselişte. Ortaya çıkan bildiğimiz istihdam artışı mevsimlik, yarı zamanlı, ya da evden çalışma gibi formlar işsizliği arttırıcı etki yapıyormuş.

İşgücü niteliğinde değişik özellikler ortaya çıkıyormuş. Örneğin bir dönem çalışmakta olan mekanik işçisinin, değişim- yatırım süreci ile kendisini işsiz bulması gibi. Nitelikte değişmelerin ihtiyaçta azalmaları beraberinde getirdiğini söyledi Pr dr Yentürk.

Böylece iş bulma umudu olmayan bir insan kitlesi ortaya çıkıyor. Nasıl ki çevre felaketinden önce insan doğayı,aldı, kullandı, posasını çıkartıp bir köşeye attı aynı şey bu insanlar içinde geçerliymiş. ( Belli bir dönem kullanılıp daha sonra bir köşeye fırlatılıp işsiz kalan kitleler.)

Büyüme- istihdam paketi açıklaması ile aşılamayan yeni bir kitle varmış. Eğitimli işsizler de genç iş gücünde %20. Üniversitelerin hiç de ihtiyaç olmayan alanlarda diploma dağıttığını söylemek gerekiyor.

Küreselleşme tam istihdam dönemindeki en önemli dengeleri dağıtmıştır. Çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı, kollektif kazanılan haklardır. Şimdi duruma baktığımızda, bunların bireyselleşmeye gittiğini görüyoruz.

Birey iş bulursa ve primini ödeyebilirse, geleceğini ve emekliliğini güvence altına alabilir. Hala çalışmaktan kaynaklanan sosyal güvenlikler var. Yükümlülük eşiği çok aşağıda. Temel birtakım güvenlikler, üstü bireysel olarak yapılan harcamalarla karşılanabilecek olan bir şey. Geleceklerin ne olduğu hakkında bir belirsizlik var. 55 yaşındaki insan işini kaybetmişse 65 yaşına kadar bekleyecek ve çok da fakir olmadıkça sosyal yardım alamayacak.

Bu yazıyı yazalı nerede ise 1 ayı geçmiş ama sanırım tamamlayamayacağım, sıkıldım artık, bu durumda yayınlamalıyım. Yazıda aktardıklarım içinde katılmadığım noktalar da vardı ama kalsın...


Aynı burgaçlı serinlik, bu gece de perdeleri havalandırıyor. Bu yaz İstanbul; İstanbul kadar güzel...İzmir'in imbatı da konuk olmuş kentimize...


KAYNAK:
4 Haziran 2008' de İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Politik Yüksek Lisans Programı’nın Santral İstanbul yerleşkesinde düzenlediği "Dünya Kapitalizmi Nereye Gidiyor" konulu panelden aldığım notlardan derlenmiştir.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=55681
kaynak
http://blog.milliyet.com.tr/Blogum.aspx?BlogNo=119712

Etiketler: , , , , , , , , , ,

3 Aralık 2009 Perşembe

8.Akdeniz Edebiyat Festivali


Hollanda’nın Rotterdam kentinde faaliyet gösteren Sahne Sanat Vakfı bu yıl düzenlediği 8.Akdeniz Edebiyat Festıvali ’ni Hollanda’nın dört kentinde gerçekleştirecektir. 9-12 Aralık 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalin bu yıl Türkiye’den konuğu şair Özdemir İnce.

Hollanda’nın Rotterdam kentinde 16 yıl önce bir grup Türk gönüllü tarafından kurulan Sahne Sanat Vakfı’nın (Kunst Stichting Sahne) kültür sanat etkinliklerinden birisi olan Akdeniz Edebiyat Festivali’nin bu yıl sekizincisi düzenlenmektedir. Bu yılki etkinlik Hollanda’nın Oss, Utrecht, Amsterdam ve Rotterdam kentlerinde gerçekleştirilecektir.

Bu yıl 8’incisi düzenlenecek olan Hollanda Akdeniz Edebiyat Festivali’ne ülkemizden şair Özdemir İnce katılacaktır.
9 Aralık 2009 Çarşamba günü Osst kentinde başlayacak olan festivalde Özdemir İnce, Hollandada yaşayan Türk, Hollandalı ve çeşitli uluslardan dinleyicilere Türkçe şiirler okuyacak. Kendi şiiri ve Türk şiiri üzerine sorulacak sorulara yanıtlar verecektir. 8.Akdeniz Edebiyat Festivali’ne Türkiye’den katılacak Özdemir İnce’den başka İspanya’dan Maria Rosal, Yunanistan’dan Alexandra Zoi, İtalya’dan Matteo Lafevre, Hollanda’da yaşayan Faslı şair Ahmed Essadki, Fransa’dan Henri Deluy ve ev sahibi Hollanda’dan Lilian Hoogendoorn, Ilse Starkenburg ve Jana Beranová katılacaktır.
Bu yıl 8’incisi düzenlenecek Akdeniz Edebiyat Festivali’ni diğer yıllarda olduğu gibi bu yıl da çok sayıda Hollandalı kurum, kuruluş, kütüphane ve vakıf desteklemiştir. Hollandalı kurumların dışında Faslı, Türk,Yunanlı, İspanyol ve İtalyan örgüt ve kurumları tarafından da desteklen festival Hollanda’da yaşayan yazar Murat Tuncel’in katkılarıyla gerçekleşmektedir.

Yazar Murat Tuncel festival hakkında görüşünü açıklarken, “Akdeniz mavisi dünyanın en canlı rengidir. Akdeniz şiiri de öyle. İstiyoruz ki çeşitli kültürden insanların yaşadığı Hollanda’nın zengin renklerine bir de şiirsel ve canlı Akdeniz rengi karışsın. Edebiyat, kültürlerarası elçiliğini devam ettirsin ve dillerin kardeşliği yaşatılsın. Umarız bu dileklerimizi az da olsa etkinliğimizle gerçekleştirebiliriz,” dedi.
Sahne Sanat Vakfı adına
Murat Tuncel, Rotterdam/Hollanda
Kaynak: Basın Bülteni

Etiketler: , , ,